TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| yüksek: | raised high, elevated, exalted, high, highrise, lofty, loud, spheric, stately, superior, tall; buoyant, penetrating, penetrative |
| yüksek: | acro, hyper |
| yüksek: | above, over |
| yüksek: | clarion |
| yüksek: | high |
| yüksek atlama: | high jump, pole jump, pole vault, vault |
| yüksek atlama sırığı: | vaulting pole |
| yüksek atlama yapmak: | pole jump, pole vault |
| yüksek getirisi olan bir hisse senedi ve tahvil: | income stock |
| yüksek fiyatlar nedeniyle ... piyasasına girememek: | [fiil] to be priced out of the ... market |
| yüksek sesle selamlamak: | [fiil] to call out |
| yüksek mahkemece çıkartılan ve davada ilk adımı oluşturan mahkemeye çağrı emri: | writ of summons |
| yüksek bir mevkide bulunmak: | [fiil] to hold a high-level position |
| yüksek eğitime devam etmek: | [fiil] to go on to higher education |
| yüksek vergi oranları uygulayarak hükümetin halkın bir bölümünden geri aldığı para: | claw back |