TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| like: | [isim] eş, benzer, aynı, beğeni, zevk |
| like: | [fiil] hoşuna gitmek, hoşlanmak, sevmek, beğenmek, istemek |
| like: | [sıfat] benzer, gibi, aynı; olası |
| like: | [zarf] benzer, gibi |
| like: | [edat] benzer, gibi, aynı; olası; falan |
| like this: | böyle, bunun gibi |
| like it or not: | çatır çatır |
| like sardines: | balık istifi gibi |
| like ceasar's wife: | saf, namuslu, iffetli bir kimse |
| like attracts like (like calls like): | tencere yuvarlanır kapağını bulur |
| like a dream: | hayal gibi, rüya gibi |
| like ships that pass in the night: | kısa bir süre karşılaşan ve belki de ömürlerince bir daha karşılaşmayacak insanlar gibi |
| like a sack of potatoes: | kaba saba |
| like a cat on hot bricks: | yerinde duramaz bir durumda, huzursuz, sinirli |
| like the clappers: | gürültü patırtı çıkararak, çabuk, güçlü ve zevkli bir şekilde |