TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
| sigortalı: | assured, insured, covered, insurance holder, insuree, covered by an insurance policy |
| sigortalı: | insured, assured, insurant, secured |
| sigortalı: | the insured, the insured party |
| sigortalı şahıs: | assured person, insured person, person insured |
| sigortalı bir arabada giden yolcu: | occupant of an insured car |
| sigortalı bu süre zarfında ölürse sigorta bedeli ödenir: | term policy |
| sigortalı kaza sonucu öldüğü takdirde sigorta poliçesinde yazılı meblağa ek olarak ödenen para: | accidental death benefit |
| sigortalı eşyanın yangından kurtarılması veya bunların satışından elde edilen gelir: | salvage |
| sigortalı seferin bir yerden diğer yere direkt olmasını öngören koşul: | direct or held covered |
| sigortalı araçların çarpışmasından ileri gelen bir hasar halinde sigortalıların karşılıklı hukuki sorumluluğuna bakılmaksızın her iki sigortacının ken: | knock for knock agreement |
| sigortalı malın ıslak zeminden nemlenmesi veya havayla teması veya rüzgâr veya kötü hava şartları nedeniyle malın içine toz veya kum dolmasından dolay: | country damage |
| sigortalı veya brokerinin bir rizikonun kabülünden önce her türlü maddi husus ve koşulu sigortacıya bildirmesi: | disclosure |
| sigortalı gayri menkulde sigortacının muvafakati olmadan benzin bulundurulduğu takdirde poliçeyi hükümsüz kılan şart: | gasoline clause |