TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
yakışık: | used in | |
yakışık alır: | feasible | |
yakışık almaz: | that's not quite the ticket | |
yakışık almaz dil: | improper language | |
yakışık alır: | appropriate, becoming, befitting, seemly | |
yakışık alır biçimde: | seemly | |
yakışık alma: | seemliness | |
yakışık almak: | beseem | |
yakışık almayan: | unbefitting | |
yakışık almayan davranış: | indecorous behaviour | |
yakışık almayan şey: | shame |