TELAFFUZ | KELİME | ANLAM |
zamanı: | breathing space | |
zamanı geldi sayılır: | it is about time | |
zamanı belirsiz: | timeless | |
zamanı bildirmek: | tell the time | |
zamanı gelince: | in due course, in due season | |
zamanı gelmeden: | ahead of time | |
zamanı gelmiş: | due | |
zamanı iyi kullanma derecesi: | time efficiency | |
zamanı olmak: | have time | |
zamanı gelinceye kadar beklemek: | [fiil] to let the appointed time pass | |
zamanı geldiğinde verilmek üzere bir haberin bekletilmesi: | keeper |